Art Mekanik Kurucusu Cemal Maviş Röportaj

Art Mekanik Kurucusu Cemal Maviş Röportaj

“Tasarım Yaparken Her Bir Binanın Kendi Özelinde Çözülmesi Gerektiğini Düşünüyorum”

Tasarım yaparken her bir binanın kendi özelinde çözülmesi gerektiğini belirten Art Mekanik Kurucusu Cemal Maviş, “Artık elimizde o kadar güçlü yazılım ve donanımlar var ki işin en başında binayı modelleyerek hangi sistemi kurduğumuzda hangi sonuca varabildiğimizi görebiliyoruz” diyor…

Cemal Bey, kendinizi tanıtır mısınız?

1982 İstanbul doğumluyum. 2000 Hüseyin Avni Sözen Anadolu Lisesi ve 2004 İTÜ Makine Mühendisliği mezunuyum. Evliyim, bir kızım var; bir de temmuz ayında sağlıkla kucağımıza almayı beklediğimiz bir kızımız var.

2004 senesinde İTÜ’den tesisat kolundan mezun olduktan sonra da tesisat sektöründe önce proje daha sonra uygulama firmalarında çok değerli büyüklerimin yanında görev aldım. 2013 senesinde Art Mekanik’i kurup proje tasarım ve uygulama danışmanlığı konularında faaliyet göstermeye başladık.

Cemal Bey, kişilik yapınız ve mesleğiniz için neler söyleyeceksiniz?

Sabırsız ve “her şey hemen, bir anda olsun ve eksiksiz olsun” diye isteyen biriyimdir. Bu özelliği de bana maalesef sektörümüz aşılamıştır. Zaman kısıtlamalarından dolayı aynı anda birden fazla konuyla ilgilenmeye ve birden fazla konuya çözüm getirmeye çalışırım, çünkü o an aklımda olan tüm iş kalemlerinin bir anda tamamlanması gerekmektedir. Siz de bilirsiniz, tüm işlerimiz; hatta artık teklifler bile acildir. Sonra bir gün İstanbul dışında yaptığımız projelerden birinde aslında işlerin buradaki gibi yürümediğini fark ettim. Orada insanlar daha rahat, işlerini sıraya koymuş ve rahat rahat; rahat derken olması gerektiği gibi çalışıyorlardı. Verdikleri terminlerin ölümcül bir önemi yoktu. Belki de bu işverenle alakalı bir şeydi ama bakış açımı değiştirdiği için benim için bir dönüm noktası oldu. Bu sayede artık birden fazla işle uğraştığımı fark ettiğim anda kendimi durduruyorum. Böylelikle daha rahat ve doğru çalışabildiğim gibi yaptığım işlerin de kalitesinin arttığının farkına vardım. Önemli olanın çok iş yapmak değil, kaliteli iş yapmak olduğunu anladım. Elbette bu günümüzdeki tempoda yine de çok kolay olmuyor. Sürekli revizyonlar, plan değişiklikleri tam anlamıyla konsantre olmanızı ve kaliteli işler ortaya çıkarmanızı engelliyor.

Diğer taraftan da sürekli okuyup, öğrenmeye çalışırım. Bu mesleki konular olabildiği gibi; dil, tarih gibi konular da olabiliyor. Yeni şeyler öğrendikçe mutlu olup, sonrasında daha öğrenecek çok şey olduğunu fark edince de daha çok zamana ihtiyacım olduğunu görüyorum.

İş haricinde kalan zamanımı da eşim ve kızımla geçirmeye çalışıyorum.

Türk Tesisat sektörü hakkında düşünceleriniz nelerdir?

Sektörümüzü ve paydaşlarımızı çok başarılı ve yetkin buluyorum ancak tek şanssızlığımızın gündemi sürekli değişen, yersiz şeylerle meşgul edilen bir ülkede yaşıyor olmamız olduğunu düşünüyorum. Bu elbette tüm sektörler ve kişiler için geçerli olsa da ülkemizde lokomotif sektör inşaat sektörü olduğundan bu dalgalanmalardan da en fazla etkilenen maalesef biz tesisat mühendisleri oluyoruz.

Bir diğer sıkıntımız da bizleri denetleyen mekanizmaların bizler kadar donanımlı olmaması. Sektörümüzü kapalı bir kutu olarak görürsek evet çok başarılı, çağa ayak uyduran, gelişmeleri yakından takip eden bir grup olsak da kabuğumuzdan çıktığımız anda çevremizde bizim hassasiyetlerimizi, önceliklerimizi ve fikirlerimizi önemsemeyen işveren, yatırımcı ve hatta meslektaşlarımız olduğunu görmek şahsen beni hayal kırıklığına uğratıyor. Bu sebeple kendi içimizde yaptığımız eğitim, çalıştay ve fikir alışverişlerini tüm piyasaya açmamız gerektiğini düşünüyorum.

Yurtdışında yaptığımız işlerde yabancı danışmanlık firmalarıyla ve mühendislerle çalışma imkânımız oluyor. Genelde onlar tek bir konuda uzmanlaşma yoluna gidiyorlar. Örneğin bir projemizde Portekizli bir danışmanlık grubuyla çalışıyorduk. Adamlar Türkiye’ye 3 kişilik bir ekiple gelmişlerdi. 1 kişi HVAC, 1 kişi sıhhi tesisat ve 1 kişi de yangınla mücadele tesisatı konusunda uzmandı. Toplantıda karşılarında sadece beni görünce şaşırmışlardı.

Yine başka bir projemizde Fransız bir danışmanlık firmasıyla çalışıyorduk. Adamlara kara tahtada merdiven ve asansör basınçlandırma hesabı nasıl yapılır, yangın hidrolik hesabı nasıl yapılır diye anlatmak zorunda kalmıştım; çünkü kitaplarda yazılan verilere çok bağlılardı ve uygulamaya geçildiğinde o kitaptaki verileri nasıl uyarlayacaklarını bilemiyorlardı. Dolayısıyla ben Türk tesisat mühendislerinin bilgi bakımından dünyada en yeterli ve yetkin tesisat mühendislerinden olduğunu düşünüyorum.

Yine sektörümüzde birçok firma yerli üretim yapmakta ve yurtdışına ihraç etmektedir. Ülkemizde yüksek standartlı projeler yapılmaktadır. Bu da bilgi ve görgümüzün gün geçtikçe artmasını sağlamaktadır. Büyük inşaat firmalarımız yurt dışında büyük işler üstlenmekte ve başarıyla altından kalkmaktadır. Bu da sektörümüzün ve sektördeki meslektaşlarımızın ne kadar değerli olduğunu göstermektedir.

Projelerde mimari, statik, mekanik ve elektrik disiplinlerinin birlikte çalışması hakkında neler söyleyeceksiniz?

Daima daha iyiyi hedeflediğimizden ötürü muhtemelen asla istenilen yerde olamayacağız, çünkü olması gereken budur; ancak tasarımcılar olarak bizler geçmiş döneme kıyasla daha iyi durumdayız, daha da iyi olacağımıza inanıyorum. Kamu sektörünün de bizleri takip etmesi durumunda tüm sektör olarak çok daha iyi noktalara varacağımıza şüphem yok. Kamu sektörünü özellikle belirtme ihtiyacı hissettim, çünkü biz farklı disiplinler olarak her ne kadar birlikte çalışmaya, çözüm üretmeye ve en iyiyi yapmaya çaba göstersek de halen kamu tarafından yönetmelik, standart ve şartnamelerle belli konularda kısıtlanmış ve yapılmaması gereken şeyleri yapmaya zorlanır durumdayız. Burada da en başta MMO ve TTMD gibi sivil toplum kuruluşlarının desteği ve çabasıyla sonuca ulaşabiliriz diye düşünüyorum. Hatta TTMD’nin İzmir’de yapılan 2018 Çalıştay’ında da bunu başlatacak bir komisyon kurulması hakkında fikir birliğine varıldı.

Tüm disiplinlerin bir arada çalışma metodunda halen geliştirilmesi gereken noktalar olduğunu düşünüyorum. Bugüne kadar yaptığımız çalışmalarda mekanik grup olarak bizler daima bu koordinasyonun yüklenicisi ve yürütücüsü olmak durumunda kaldık çünkü en ağır ve fazla müdahale edilmemesi gereken ekipmanlar bizdeydi. Doğru olanın ise bu koordinasyonun mimari gruplar tarafından yapılması olduğunu düşünüyorum. Günümüzde mimarlar da bizler gibi işi yatırımcıdan aldığından maalesef bu sorumluluğun altına girmek istemiyor. Yatırımcı da bünyesinde böyle bir ekip bulundurmadığından çoğu zaman koordinasyon işi havada kalıyor ve sahaya maalesef koordine edilmemiş projeler gidiyor. Bu sefer de sahadaki uygulamacılar projeleri alıp baştan aşağı revize ve koordine etmek zorunda kalıyorlar. Ya da daha da kötüsü koordinasyon aşamasında projeler bize geri geliyor, onca emek harcadığımız projeyi sil baştan çalışmak durumunda kalabiliyoruz. Bana göre bunun önüne geçmek için her ne olursa olsun grubun liderinin mimarlar olması gerektiğini düşünüyorum.

Elbette mimari gruplardaki arkadaşlarımızın da tüm disiplinlerin yaptığı işlerden belli seviyede bilgi sahibi olması gerekmektedir. Bu olmadığı zaman bizler mimarlarımızın değerli tasarımlarına saygı göstermeyen, ayak direyen kişiler olarak görülebiliyoruz. Oysa uyarılarımız ve dikkat çektiğimiz noktalar irdelenmediğinde işin sonunda insanların içinde hareket edemediği mekanik odalar, müdahale edemediği mekanik şaftlar gibi sorunlarla karşı karşıya geliyoruz ve yine bizden çözüm bekleniyor.

Günümüzde yaptığımız projelerde artık mimari, statik, mekanik, elektrik olduğu gibi; enerji danışmanlığı, yangın danışmanlığı, peyzaj vb konularda iş birliği yaptığımız gruplar da var. Hatta bizler projelerimizi hazırlarken artık birçok üretici firmadan veriler alıyoruz ve onları da çalışma grubumuza dahil ediyoruz. Böylelikle gerçeğe en yakın, uygulama ve işletme aşamasında da kafalarda soru işareti bırakmayan tasarımlar yapabiliyoruz. Aynı zamanda teknolojideki gelişmelerden uzak kalmamış oluyor ve yenilikleri takip edebiliyoruz.

Aslına bakarsanız teknolojinin hızla ilerlediği, zamanla yarıştığımız bugünlerde; hep birlikte, iletişim içinde çalışarak verimli mühendislik yapmaktan başka çaremiz de yok. Nasıl ki kendi disiplinimiz içinde 3 boyutlu modellemelerle en doğru çözümü bulmaya çalışıyorsak, diğer disiplinlerle de iletişim halinde olarak hem onların hem de işverenlerin ihtiyaçlarına en uygun, verimli, ekonomik; kısacası doğru çözümleri bulmak zorundayız.

Bize prestijli bir veya birkaç projeniz hakkında bilgiler verebilir misiniz, sistemleri nasıl çözdünüz?

Yakın zamanda yaptığımız en prestijli proje maalesef hayata geçemeyen bir “aquapark” projesiydi. Alan bazında çok büyük bir proje olmamasına karşın prestijli olmasının sebebi tamamıyla yenilenebilir enerji kaynaklarıyla çalışacak bir yapı kurmaya çalışmamızdı. İşverenimiz yabancı bir yatırımcıydı ve Alman bir enerji danışmanlığı firmasıyla çalıştık. Danışman firma binanın modellemesini yaptıktan sonra rüzgâr ve gölgeleme faktörlerini de göz önünde bulundurarak ısıl yüklerini hesapladı. Biz de bu yükleri paket programlarımız yardımıyla doğruladıktan sonra ısıtma ve soğutmayı yer altı su kaynağından faydalanarak su kaynaklı ısı pompalarıyla çözdük. Yerden ısıtma, tavandan/duvardan serinletme gibi sistemler kullandık. Havalandırma kısmında ise yılın büyük bir bölümünde binanın konumlanmasının verdiği avantajla rüzgârdan faydalanıldı, ancak faydalanamayacağımız zamanlar için de rotorlu ısı geri kazanımlı havalandırma cihazları kullandık. Bu cihazların hava emişlerini binanın altında bulunan tünellerden yaparak havanın belli bir miktar soğuyarak emilmesini sağlamaya çalıştık. Yakın zamanda gerçekten mühendislik yapmaya çalışarak tasarladığımız ve keyif aldığımız bir projeydi ancak maalesef hayata geçmeyeceğini öğrendik. Genelde yatırımcılarımız haklı olarak yaptıkları yatırımın karşılığını hemen almak istedikleri için çoğu zaman işletme maliyetlerini göz ardı edebiliyorlar. Bu durumda da onları yenilenebilir enerjiye yönlendirmek çok güç oluyor. Aquapark projemiz bu açıdan, yani yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı talebinin işveren tarafından gelmesi açısından da çok önemli bir projeydi. Keşke hayata geçirilebilseydi.

Geçmiş dönemde yaptığımız önemli işlerden biri de büyük zincirlerden birine ait bir otel idi. Bu otelin projelerini hazırlamadan önce bize yurtdışından gelen sistem rapor ve şemalarını gönderdiler ve buna uygun tasarım yapmamızı istediler. Gelen rapor ve şemaları incelediğimde bir şeylerin hatalı olduğunu düşündüm. Daha sonra bu şemalara uygun yapılan mevcut otellerinden birini ziyaret etmeyi düşündüm ve gidip yerinde inceleme şansı buldum. Oradaki işletmeci arkadaşlarla konuştuğumda özellikle kullanma sıcak suyuyla alakalı problemler yaşadıklarını, uzak noktalara istenen sıcaklıkta kullanım sıcak suyunu ulaştıramadıklarını ve özellikle lejyonellaya karşı şoklama yaparken güçlük çektiklerini söylediler.

Daha sonra ben bu otel için düşündüğüm sistem şemasını oluşturdum ve teknik müdüre sundum. Üzerinde yaptığımız çalışmalar sonucunda sistem üzerinde anlaştık ve uygulattık. Bizim sistemin işletmesinde sorun çıkmadığını görünce teknik müdür ağabeyim diğer otellerinde de sıcak suyla alakalı olarak değerlendirme ve raporlama yapmamızı istedi. Birkaç otele daha benzer şekilde gittik, yerinde inceledik ve problemlerini çözdük.

Burada ısıtma ve soğutma sistemi 2 borulu fan coillerle çözümlendi. Havalandırmada ısı geri kazanımlı havalandırma santralleri kullanıldı. Sıcak su ise eşanjör ve akümülasyon tanklarıyla elde edildi. Burada sistemler aşina olduğumuz ve sürekli uyguladığımız sistemler olsa da doğru tasarlanıp uygulanmadığında ve hatta doğru işletilmediğinde nasıl sıkıntılar yaşanabileceğini görmüş olduk.

Tasarım yaparken her bir binanın kendi özelinde çözülmesi gerektiğini düşünüyorum. Artık elimizde o kadar güçlü yazılım ve donanımlar var ki işin en başında binayı modelleyerek hangi sistemi kurduğumuzda hangi sonuca varabildiğimizi görebiliyoruz. Maliyet çalışmaları esnasında üretici firmalardan eskiye nazaran çok daha fazla destek alabiliyoruz. Böylelikle gönül rahatlığıyla yatırımcı ya da müteahhitin önüne, yapısına en uygun, en verimli ve en ekonomik çözümü koyabiliyoruz. Sonunda ne oluyor? Elbette en ucuz sistem kuruluyor. Şimdi sıra onları yatırım ve işletmenin bir bütün olduğuna inandırmaya geldi, umarım yakın gelecekte bunu da başaracağız.

Enerji verimliliği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Enerji verimliliği ile alakalı ülkemizdeki gelişmeleri enerji verimliliği kanununun çıktığı 2007 yılından beri takip ediyorum. Maalesef enerji verimliliği kanununun sakat doğduğuna inanıyorum. Türkiye’de enerji verimliliği eşittir mantolama oldu.

2009 senesinde o zamanki adıyla EİE (Elektrik İşleri Etüt İdaresi), bir önceki adıyla YEGM (Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü), şimdiki adıyla da (EİGM) Enerji İşleri Genel Müdürlüğü’nden enerji yöneticisi ve eğitim etüt proje sertifikalarını alarak, ölçüm aletlerine yatırım yaparak bir enerji verimliliği danışmanlık firması kurduk ve yetki aldık. Aslında ülkemizin enerji verimliliğine verdiği önem idarenin adının 10 senede 3 kere değişmesinden de anlaşılıyor. Eğitimler verdik, enerji etütleri yapmaya çalıştık ancak yetkili olduğumuz süre boyunca ancak 1 adet enerji etüdü yapabildik. Bunun birinci sebebi insanların bunu sadece yasak savmak için yapması, ikincisi de mühendisliğe gereken önemi vermedikleri için düzgün bütçe ayrılmaması ve zaman tanınmaması idi. İşin sonunda ansiklopedi gibi hazırladığımız etüt raporu ve verimlilik artırıcı proje, sunduğumuz idare tarafından bir sayfasına dahi bakılmadan bizden alındı ve rafa kaldırıldı.

100 kamu binasına enerji etüdü yapılması için ihale yapıldı, ihaleye girdik; fakat ihale iptal edildi. 2012 senesinde ısı gider paylaşımıyla alakalı tüm binalarda ısı pay ölçerler olacaktı. Olmadı. 2012 senesinde enerji verimliliği strateji belgesi yayınlandı. Birçok hedef kondu ama çoğu gerçekleşmedi. 2017 senesinde tüm mevcut binalar enerji kimlik belgesi alacaktı. Olmadı. Maalesef devletimiz çıkardığı kanun, yönetmelik ve tebliğlerin arkasında duramadığından bir arpa boyu yol kat edemediğimizi düşünüyorum. Şimdiye kadar yapılanlar da yasak savmaktan öteye geçemedi.

Aslına bakarsanız zaten çıkarılan kanunlarla, yönetmelik ve tebliğlerle istenen şeyler bizim uzun zamandır projelerimizde yaptığımız tasarladığımız şeylerin resmi hale getirilmesinden ibaretti. Örneğin bizim hazırladığımız ısı yalıtım raporuna uygun inşa edilen ve tasarladığımız mekanik tesisat sistemlerine sahip binaların zaten enerji kimlik belgesinin sınıfı asgari C sınıfı oluyordu. Zaten biz projelerimizde ısı geri kazanımına, atık ısıdan faydalanmaya, düşük sıcaklıkta ısıtma, yüksek sıcaklıkta soğutma yapmaya gayret gösteriyorduk.

Enerjide bu denli dışa bağımlıyken enerji verimliliği konusuna daha fazla sahip çıkıp önem vermemiz gerekir diye düşünüyorum.

Devletimizin de mevcuttaki kanun, yönetmelik ve tebliğleri Avrupa standartlarından tercüme etmek yerine ülkemize uyumlu hale getirip, sıkı takibi ve denetimiyle daha fazla geç kalmadan harekete geçmeliyiz.

Akıllı binalar hakkında neler düşünüyorsunuz?

Kullanıcı dostu olması ve işinin ehli insanlar tarafından tasarlanması kaydıyla akıllı binaların elbette en başta enerji verimliliği ve insan konforu bakımından desteklenmesi ve sayılarının artması gerektiğini düşünüyorum.

Kullanıcı dostu olmalı çünkü yaptığımız bazı işlerde kullanıcının “lütfen benim klimam için klasik termostat koyun ben akıllı telefon/tabletle kontrol etmek istemiyorum” diye yakındığını gördük. Ya da “eve geliyorum klimayı açacağım, perdeler açılıyor, ışıklar sönüyor” vs gibi şikayetler aldık. Bu sebeple sistem kullanıcı dostu olmalı. Yaptığımız bir otelde mimarımız görsel açıdan öyle bir termostat tasarladı ki gerçekten bakmaya doyamazsınız ama ben bile otele her gittiğimde o termostatın nasıl çalıştığını tekrar tekrar üretici firmaya sormak zorunda kalıyordum.

İkinci olarak akıllı binalar işinin ehli insanlar tarafından tasarlanmalı. Daha önce de söylediğim gibi mekanik, elektrik ve otomasyon disiplinleri bir araya gelerek sistemin nasıl kontrol edileceğini nasıl çalışacağını planlamalı. Eski bir işverenimizin konut projesinde adamcağızın aklına girmişler “akıllı bina” diye, adam da bir kamyon para vererek sistemi uygulatmış. Sonra beni aradılar “bizim evlerde banyo yaparken durduk yere sıcak su kesiliyor” diye. Gittik baktık, radyatörlerde termostatik vana var, aynı zamanda da oda termostatı var. Aynı parametreyi 2 ayrı ekipmanla kontrol etmeye çalışıyorlar. İşin kötüsü termostat kollektör girişini kesmek yerine daire istasyonu girişini kestiğinden mahal ortam sıcaklığına ulaşınca dairenin kullanım sıcak suyu da kesiliyor. Olması gerekeni anlattık ve sonrasında sistemi normal haline getirdiler. Bu da sistemin doğru ellerden çıkmadıkça ne kadar akıllı olursa olsun bir işe yaramayacağını gösteriyor.

Sektör derneklerinin çalışmaları hakkında düşünceleriniz nelerdir, özellikle anlatmak istediğiniz bir çalışma hakkında bilgi verir misiniz?

Sektör derneklerinden üyesi olmaktan da mutluluk duyduğum TTMD’nin ve MTMD’nin çalışmalarını takip ediyorum. Özellikle MTMD’nin yaptığı kitap çalışmalarını başarılı ve kaynakların Türkçe’ye çevrilmesi açısından faydalı buluyorum. Hatta tasarımcılar olarak bizim de MTMD gibi bir tasarımcılar derneği kurmamızın da uygun ve faydalı olacağını düşünüyorum.

Özellikle TTMD’nin sektörde yönetmelik ve standartlara daha fazla katkı koyarak söz sahibi ve oyun kurucu olarak yön vermesi gerektiğini düşünüyorum. Standartlar özelinde EN standartlarının Türkçe’ye çevrilerek kullanılması yerine ülkemize uyarlanması ve o şekilde kullanılması önemlidir ve ben bu çalışmayı yapabilecek beyin gücüne fazlasıyla sahip olduğumuzu düşünüyorum.

Yine MTMD’nin keşif ve şartnamelerin uyumu hakkında yapmakta olduğu bir çalışma var. Onu yakından takip etmeye çalışıyorum. Bu konu gerçekten çok önemli çünkü hazırlanan tasarımların doğru keşif ve şartnamelerle doğru tanımlamamız gerekir ki sahada doğru uygulanabilsin ve hiçbir açık nokta kalmasın.

TTMD’nin 2018 çalıştayında da kamu ile iletişim ve standartlar oluşturulması için bir çalışma grubu kurulmasına karar verildi. Bu da standartlar ya da yönetmelikler oluşturulurken sektörün aktörleri olan bizlerin de katkı koyabilmesi noktasında fayda sağlayacaktır diye düşünüyorum. Tabii dikkate alınırsa.

Üniversite sanayi iş birliği konusunda alınan yol ve tavsiye edeceğiniz neler olabilir?

Sanırım bu konuda şanslı mühendislerden biriyim. İTÜ Makine Mühendisliği tesisat kolundan mezun oldum. Üzeyir Garih, Abdurrahman Kılıç, Taner Özkaynak, Ahmet Arısoy, Yalçın Uralcan ve Turan Kolak gibi sektörün önde gelen isimlerinden ders alma imkânım oldu. Sayın Metin Duruk soğutma dersimizde dönem projelerimize destek vermek için her hafta dersimize gelirdi. Bu sayede meslek hayatıma bir adım önde başladım. Mezun olup iş başı yaptığımda kolon şeması nedir, nasıl çizilir; boru hattı nasıl çaplandırılır, ısı kayıp kazanç hesapları nasıl yapılır, genleşme tankı nasıl seçilir gibi belli başlı bilgilere sahiptim. Ders kitaplarımız halen başucu kitaplarımız olan Isısan kitapları ya da Ashrae el kitaplarıydı. Bir otelde neler bulunur ve çamaşırhanesinden mutfağına, konferans salonundan otel odalarına kadar nasıl tasarlanır, nasıl çözülür diye öğrendiğimiz Otel Mühendisliği dersi almıştım. Bunların kıymetini zamanla anladım elbette, ancak bu benim şansımdı. Benzer şansa tüm genç meslektaşlarımın da sahip olmalarını isterdim.

Bize okullarda sürekli 2×2=4 öğretiliyor. Mezun olup da piyasaya çıktığımızda ise karşımıza “tanesi 2 liradan 2 tane yumurta kaç lira eder?” gibi bir soru geldiğinde şaşırıp kalıyoruz. “Gerçek hayatta bu bilgi ne işimize yarayacak?” diye sorduran bir eğitim sistemi yerine, öğretilen bilgilerin pratikte nasıl kullanılacağına dair bilgiler de veren bir sistemimiz olmalı. Üniversitelerin amacı akademisyen yetiştirmektir doğru, dolayısıyla bu da ancak sanayi ile iş birliği yaparak gerçekleştirilebilir diye düşünüyorum. Üniversitelerde nasıl ki imalat stajı yapılıyorsa, isteyen öğrencilerin proje bürolarında da staj yapma olanağına sahip olmaları gerekir. Böylelikle öğrencilerin henüz mezun olmadan hangi sektörde çalışmak istediğine dair fikri oluşacaktır. Firmamızda geçmişte bu şekilde staj yapan, dönemsel olarak yarı zamanlı çalışan öğrenci arkadaşlarım oldu, kendilerine her zaman da kapımız açıktır.

Geçmişte hocalarım, patronlarım ve büyüklerim benden hiçbir bilgiyi esirgememişlerdir; öyle gördüğüm için ben de yanımda çalışan arkadaşlarımdan esirgemem, bilginin paylaştıkça büyüyeceğine inanırım.

Meslekte, elinizde sihirli bir güç olsa gerçekleştirmek istediğiniz nedir?

Yatırımcıların ve müteahhitlerin ancak ve ancak doğru tasarım ve planlamayla tasarruf edebildiklerini ve para kazanabildiklerini; ayrıca yapıyı doğru olarak işletmenin o yapıyı inşa etmek kadar önemli olduğunu anlamalarını sağlamak isterdim.

Günümüzde maalesef bizler artık projelerimizi dijital ortamda hazırlayıp teslim ettiğimizden, elle tutulur bir çalışma yapmadığımızdan olsa gerek tasarımlarımıza gerekli önemin verilmediğini düşünüyorum. Oysa ki kâğıt üzerinde doğru çözüm üretilse ve daha sonra uygulamaya geçilse bundan en fazla fayda sağlayacak kişiler yine yatırımcılar ve müteahhitler olacaktır. Zaman zaman danışmanlık yaptığımız işlerde önümüze öyle projeler geliyor ki, hayretle inceliyoruz. Sonrasında işverene projeyle alakalı eksikleri içeren rapor sunduğumuzda kendisi de hayretler içinde kalıyor. Bu projeyi uyguladığında başına gelecekleri anlattığımız zaman da kaybettiği zaman için yakınmaya başlıyor. Bunun tek sebebi de işi verirken tek ölçütlerinin fiyat olması. Fiyatın yanı sıra, referans araştırması yapılsa, hazırlanacak projenin belediyeden ruhsat almak için sunulan bir evrak değil, aslında yol haritası olduğu bilinse bunlar yaşanmayacak.

Benzer şekilde bakım ve işletmeye de gerekli önem verilmiyor. Dolayısıyla biz tasarımcılar her ne kadar en doğru, ekonomik ve verimli sistemi kurmuş olsak da doğru işletilmediğinde maalesef amaca hizmet edemiyor. Bir de sektörümüzün kanayan yarası ruhsat projesi/uygulama projesi ayrımı saçmalığına son vermek isterdim.

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

123. Sayımız Yayında.