Son 1 yıldır öyle büyük kırılmalar yaşandı ki, hayata bakışımızda da köklü değişiklikler oldu

Son 1 yıldır öyle büyük kırılmalar yaşandı ki, hayata bakışımızda da köklü değişiklikler oldu

Son 1 yıldır öyle büyük kırılmalar yaşandı ki, hayata bakışımızda da köklü değişiklikler oldu. Evlere kapandık. Evde geçen zamanda imkanı olanlarımız içimize döndük. Daha şanssız olanlarımızsa bu süreçte içimize kapandık. Arkadaşlarımızdan, ailemizden uzak kaldık. Evlerimiz hem ofis, hem okul, hem sosyal alanımız oldu. İş hayatında ofisin aslında çok da gerekli olmadığını, yeni düzende, teknolojinin etkin kullanımıyla aslında her yerin ofisimiz olabileceğini gördük. Gezegenimize verdiğimiz zararları görmezden gelerek trafikte geçirdiğimiz saatlerin ardından yaptığımız yalnızca yarım saatlik toplantıların çevrimiçi olarak ne kadar kolay ve verimli yapılabileceğini gördük.

Bütün dünyanın hazırlıksız yakalandığı bu süreç, gerek doğaya yaklaşımımız gerekse iş yapış biçimlerimiz açısından sürdürülebilir politikalardan ne denli yoksun olduğumuzu bize bir kez daha hatırlattı. Sınırların aslında ne kadar önemsiz olduğunu, dünyanın öbür ucundaki gözle görülemeyecek kadar küçük bir virüsün bütün dünyaya nasıl hızla yayıldığını, bütün sosyal ve ekonomik düzeni nasıl durma noktasına getirdiğini aslında bizi sürekli alıp tüketmeye şartlayan bu düzenin sürdürülebilirlikten ne kadar uzak olduğunu görmemizi sağladı.

Nesli tükenen canlılar , İklim değişikliği, tükenen su ve enerji kaynakları aslında bugüne kadar izlenen politikaların yanlışlığını gözler önüne serdi. Pandeminin ilk birkaç aylık döneminde bile, evlerimizden çıkmazken havanın ve suyun renginin berraklaşmasına, kıyıya kadar gelen balıklara hepimiz şahit olduk. Doğa aslında ; insanın çevresel etkisini süreçten çıkardığımızda, kendini nasıl da toparlamaya çalıştığını bize gösterdi

Pandemi döneminde yaşanan köklü değişimler dezavantajlı grupları daha fazla etkilediği gibi toplumsal cinsiyet rollerinin sebep olduğu eşitsizlik de bir anlamda daha da keskinleşti. Çalışan kadın evden çalışma düzeniyle birlikte bütün profosyonel işlerinin yanında, çocuk bakımı, yemek, temizlik gibi ev işlerinin de sorumluluğunu üstleniyor. Sosyoekonomik sınıftan bağımsız olarak tüm aile bireylerinin sürekli aynı evin içinde oluşu, bazı hanelerde fiziksel ve psikolojik şiddetin dozunu arttırdı. Artan ekonomik zorluklar ve kısıtlanan sosyal yaşam sebebiyle tahammül azaldı. Kadınların maruz kaldığı şiddete maalesef her gün üzülerek tanık oluyoruz. Günümüzde hala kadınların dezavantajlı gruplar arasında yer alıyor olması ve hala eşitlik mücadelesi veriyor olmamız da gerçekten çok üzücü.

İnsan hakları politikalarında, gelir dağılımında, fırsat ve cinsiyet eşitliğinde, kısacası hayatın her alanında görmezden gelinenler olduğu sürece, beklenmedik etkiler her zaman gerek sosyal gerekse ekonomik alanda toplumu hasta etme riski taşıyor. Gelir düzeyi düşük ailelerin çocuklarının uzaktan eğitim sürecinde eğitimden ne kadar uzak kaldığına ve eğitim politikalarının da aslında sürdürülebilirlikten ne kadar uzak olduğuna üzülerek şahit olduk.

Son olarak BM sürdürülebilirlik raporunda geçen özet bir cümle ile bitirmek isterim;

“İnsanlık; doğanın gelecek nesillerin gereksinimlerine yanıt verme yeteneğini tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçları temin ederek kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine sahiptir.”

Bu yeteneğimizi kullanalım.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

123. Sayımız Yayında.